🎈 Hayat, 🧐 Kişisel

Ben

Bir süre önce fark ettim ki, ben bu yazıyı yazdıktan sonra çok şey değişmiş. Çok şey de değişmemiş. Ama artık ben tam olarak bu yazıdaki ben değilim.

Ama daha yenisini yazana kadar, en yenisi bu. 😀

Cidden ya, bir yazı yazmak lazım tekrar. Kaç yıl oldu.

Ben Umut. Sabırsız birisiyimdir. Beklemeyi ve bekletilmeyi pek sevmem. Her ne kadar uzaktan bilgisayar manyağı gibi görünsem de bağımlı olmadığıma inanıyorum. Hiçbir zaman bilgisayarı arkadaşlarıma tercih etmeyeceğim. Öyle yapanlar var ne kötü dimi? Dersten dönüp bilgisayara kapanan ve ertesi güne kadar da sanal dünyadan çıkmayanlar… Onlardan biri olamam ben. Benim için bilgisayar ikincil bir dünya olur ancak, önce sanal olmayan yaşamım gelir.

Belki de asıl yaşamımı böyle çok önemsediğimden, hiçbir anımın boş geçmemesi için çabalarım. İmkânlı şeylerin peşinde koşmak benim için en büyük yaşama sebeplerimdendir. Bir amacım olmasını isterim hayatta, ama ulaşabileceğim bir amaç.

Aslında hayattaki tek amacım mutlu olmak. Ama hiçbir şeyi takmamaktan ve yüzüne tükürsen gülen tiplerden olmadan mutlu olmak istiyorum ben. Çocukken çok mutluyduk hepimiz, büyüdükçe ve eğitim seviyesi arttıkça hayat karmaşıklaşıyor, mutluluğu tekrar yakalamak öyle zorlaşıyor ki… İyi okul, iyi meslek, iyi iş imkânı… diye size hayatı kakalayan olursa dövebilirsiniz onu! O derece farklı bir şey mutluluk. Bir nevi aradığını bulma.

Fotoğraf çekmeye bayılırım. Daha geçen sene DEFOT ve EFOT topluluklarını denedim. Bir sene ders gördük ama çok da bir şey katmadı bana. Fotoğraflarımın bir kısmını burada görebilirsiniz.

Fotomontaj da aynı ölçüde zevkli benim için. Fotomontaj ile başka dünyalara giderim. Bazen mavi asfalt, sarı ağaç, kırmızı gökyüzü yaparım, bazen de insanları farklı dünyalara taşırım. Her fotoğrafımın ve fotomontajımın yeri bende ayrıdır. Fotomontajlarımı da bu sitede paylaşıyorum. Benim için çok özelleri hariç. Onları asla göremeyeceksiniz.

Yazı yazmayı severim. İnsanlar kafayı üşütünce ne yapar bilemem ama ben yazarım. Yazacaksın arkadaş, budur olay. Ve böyle düşünerek yazmaya 11 Kasım 1997’de başladım =) O zamandan beri günlük tutuyorum. Günlüğüm bana özel, içinde neredeyse gerçek ben var. Genelde sevinçlerimi yazmasam da tüm dertlerimi yazmışım oraya. Geri dönüp “Allah belamı versin, ne büyük bir hata yapmışım.” diyerek pişman olmak için birebir. Bazen okuyorum, eskiye dönüyorum… Diyorum “İlginç, ben hiç mi mutlu olmadım?”. Aslında oldum. Ama ya birçoğunu günlüğe yazmaya üşenmişim ya da günlüğe yazmaya değer bulmamışım. Belki de günlük değil, dert defteri demeliyim? Zaten genelde günlüğümü okumamayı tercih ederim. En azından üstünden 5 yıl geçmeden okumak ve eskiye dönmek bana sadece pişmanlık getiriyor. Komik ve eğlenceli anılarıma bile “Aaaah aaah, keşke şimdi de böyle devam etseydi…” diyorum. “Anılar için yaşamamak” için günlüğümü okumuyorum.

Haydi, biraz da müzikten bahsedelim. En sevdiğim üç grup Epica, Nightwish ve Evanescence. Eskiden olsa Evanescence’a ayrıcalık yapar, “en iyisi o ama diğerleri de iyi” derdim. Ama artık değil. Bu grupları çok seviyor ve el üstünde tutuyor olabilirim ama aslında her tür müziği dinlerim. (Arabeski müzikten sayamıyorum, kusura bakmayın.) Türkçe müzik ile aram ciddi derecede bozuk. En ünlü grupları bile bilemediğim olabiliyor. Bunun yanında, eski şarkılara bayılırım. 70’ler, 80’ler ne güzelmiş onlar… O dönenim müziğine ayrı bir saygım var benim. Belki bir gün dinlenesi şarkılar ya da en efkârlık şarkılar gibi listeler de yazarım bloguma, belli mi olur?

Geziyi severim. Neresi olursa! Bir sürü yer gezdim. Say say bitmez. Mesela deneyeyim saymayı: Antalya, İzmir, Manavgat, Kaş, Alanya, Kemer, Göynük, Beldibi, Phaselis, Çıralı, Olympos, Burdur, Isparta, Ankara, Sincan, Denizli, Pamukkale, Ortaklar, Fethiye, Marmaris, Kuşadası, Davutlar, Konya, Efes, Selçuk, Tire, Şirince, Cunda Adası, Şeytan Sofrası, Sığacık, Aspendos, Urla, Çeşme, Torbalı, Seferihisar, Foça, Ayvalık, Bursa, Uludağ, Yalova, Armutlu, Nazilli, Ödemiş, Akhisar (bak ekledim 😀 ) ve şu an aklıma gelmeyen başka yerler… Diğer taraftan gezileri yürümek ve otobüsle diye ikiye ayırırsak ikisinin benim için ayrı ayrı anlamı olacaktır.

Yürümek en güzel şeylerden biri olsa gerek. Kendinizle baş başa kalırsınız yürürken. Eğer mutsuzsanız feci efkâr yaparsınız. Hayatınızı ve hatalarınızı gözden geçirme imkânı verir. Geleceğinizi planlayabilirsiniz. Atabileceğiniz adımları dikkatle incelersiniz. Siz bunları yaparken manzara geçip gidiyordur. Fark etmeden kilometrelerce yürümüşsünüzdür. İşte yürüyüşün benim için anlamı budur.

Şimdiye kadar en uzun yürüyüşüm 17 km. (molasız) Konak’tan başlayıp, Alsancak İskele’ye gitmek, oradan geri dönerek kıyıdan İnciraltı Özdilek’e kadar gitmek 17KM’ye denk geliyor. Benim güzergâhım. Ama daha uzunları da olacak.

Şehirlerarası otobüs yolculuğu da müthiş bir şey. Tekli koltuğunuzda oturur ve ikramlar bittikten sonra kendinizle baş başa kalırsınız. Hele geceyse ve arkalardaysanız… Dışarıya dair bir şey de yoktur. Işıklar kapanır ama uyuyamazsınız. Düşünmek için vakittir. Tabi eğer bir şeylerden kaçmıyorsanız.

Antalya’m vardır şehirlerarası yolculuğun diğer ucunda genelde. Antalya huzur vericidir. Güzel İzmir ve Ege Üniversitesi’nin kötü olaylarından kaçma imkânı verir. Birkaç gün sonra geri döneceğinizi ve her şeye kaldığınız yerden devam edeceğinizi bilirsiniz ama yine de aradaki o Antalya molası size iyi gelir. İnsanlar size kaçarak bir yere varamayacağınızı söyler. Zaten temelli kaçmak elde değildir. Ama arada bir olaylardan uzak kalmak için mola vermek iyidir. Araya yüzlerce kilometre mesafe koymak daha da iyi.

Daha eğlenceli şeylere geçelim… Bowling! En sevdiğim spor. Öyle çok müthiş değilim. Ama rezil kepaze de olmuyorum. Genelde 90 puan yaparım. Rekorum 131. Ama İzmir’de en çok 128 yapabildim. 8 medium topu kullanırım. İstediğiniz an bowlinge davet edebilirsiniz. Kim olursanız olun gelirim, o derece seviyorum. =)

Ve kitaplar… Okumak. Macera ve polisiye romanları severim. Cinayet vs. olduğunda roman ayrı bir güzel oluyor. Fantastik sevdiğim bir tür değildir ama Harry Potter serisi ayrdır. Nelson DeMille’nin romanları güzeldir. Falandır filandır…

(ve burada Umut sıkılır, yazmayı bırakır. Eğer merak ettiğiniz bir şey varsa soruverin =) )

👋 🚨 Yeni yazılardan haberdar olmak ister misiniz? 👇

Ben 18 yorum aldı.

  1. merhabalar.. bende eleştirilerinizi raslantı eseri okudum ve sinirli olmanızı da anlıyorum .. ben de kalp damar cerrahisi aSistanıyım ve göz hekimleri ile de iştirakımız var.. çalışma koşullarını biliyorum ama şu kadarını söyleyebilirim doktorun polikliniğine geç gelmesi üniversite hastanelerinde hiçbirzaman keyfi değildir. çünkü hocalar tarafından ciddi yaptırımlarla karşılaşırsınız. ancak sürekli acil durumlar ve planda olmayan tedavi yan etkileri nedeniyle elinizde olmadan aksatabilirsiniz. hastalar kantinde çay içtiğimizi düşünerek sürekli arkamızdan tutarsızca atıp tutarlar ancak biz diğer tarafta bir organı yada hayatı kurtarmaya uğraşıyoruzdur. işimiz biter bitmez koşa koşa geliriz ancak haStaların hışmıyla karşılaşır sineye çekeriz.. ki akdeniz üniversitesi muhteşem bir fakülte haStanesidir.. kişisel görüşüm bir hastanın böyle yorum yapmaSının hiçbir etiğe sığmadığı yönündedir .. ayrıca glokom hastalarının her zaman aciliyeti vardır. siz gözlükçüme gecikiyorum heSabı yaparken o hastalar körlükle Sonuçlanabilecek sonuçlardan korunmaya çalışılmaktaydı muhtemelen .. şu da bir gerçek ki şimdi büyük hastanelerde lens polikliniği olduğunu tüm hastalar biliyor neredeySe tabii okuma yazması varsa ve lens takmayı düşünüp biraz internetten ve çerversindeki lens kullanıcılarından araştırma yaptıysa bilme olaSılığı çok daha fazla….. ayrıca tek bir olayla bir hekime beceriksiz damgası vurmak oldukça saçma ve mantıksız .. tıp matematik değildir mühendislik değildir.. özellikle gözlük numaraSı gibi hastanın yorumuna bırakılan ve sonucun hasta ile belirlendiği muayenelerde doktordan çok hastanın beceriksizliğini tartışmak daha mantıklı olur kanaatindeyim.. bunları meslektaşımı kollamak için değil, hastalar tarafından sürekli olarak güdülen doktoru ve hastaneyi sürekli olarak karalama fırsatı kollama psikolojisine karşı yazmaktayım .. şunu unutmamak lazım ki akdeniz üniversitesinin göz haStalıkları servisindeki yılların profösörlerine ve muhtemelen yazıyı yazan arkadaşın yaşı kadar zamandır göz hekimliği yapan türlü çileler çeken akademik hekim hocalarımıza büyük bir saygızsızlık olmuş dandik kelimesi… hekimlik blog hazırlamaya benzemez bunu da unutmayın tekrar yazı yazarken…. saygılar dilerim

  2. merhaba, yazının sadece bir kısmını okudum da doğu ve güneydoğu anadoluyu gezmemişsiniz..bir kaç birşey yazmak istedim amacım yok sadece içimden gelenleri yazıyorum..diyorum ki burda hayat farklı o gezip gördüğünüz yerler gibi değil buraları gördükten sonra değişiyor bir çok şey buralardan kastım doğu veya olanakların yetersiz olduğu ve korkuyla yaşandığı herhangi bir yer..korku var burda ben korkuyorum mesela üstelik neden ne için korktuğumu bile bilmiyorum…daha söyleyecek çok şey var aslında…ben gelin buralarıda görün derim çünkü burası da Türkiye, oraları kadar…

    1. @özlem: Doğu ve Güneydoğu (ve de Karadeniz) kısmını gezmemiş olmamın sebepleri, kalacak yer, para ve vakit sıkıntısıdır. Yoksa inanın oraları da görmeyi, gezmeyi fotoğraflamayı anlatmayı çok isterdim.

  3. hımm bence gezmelisin herkes gelmeli.çok harika yerler yok, gelişmeleri için teşvik de yok açıkçası birileri istemiyor belli…ama gelin mutlaka…

  4. kuzeeeennnn…
    ayıp bu yaptığım ama , senin yazını yeni okudum , şöyle geniş genişşş… çok güzel bir tanıtım olmuş 🙂 Şimdiye kadar senin siteni didik didik etmek için pek fırsatım olmadı.. ama bu staj masasında bolca vakit bulacağımı söylüyor içimdeki ses .. bugüne kadar pek olmadı ama bu günden itibaren sıkı takipcinim kuzi :))
    masa başı sabiti kuzenin gözde 🙂

  5. Ben de bu sene Ege Üniversitesi Bilgisayar Mühendisliğini kazandım.Googleda aratınca nerdeyse üst sıralarda çıktıgını söyleyeyim:) Merak ettiğim bi kaç soru vardı,twitterda takibe aldım en kısa zamanda dönersen sevinirim.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir