Yemeğimizi yedikten sonra, konser alanına doğru yola koyulduk. Her ne kadar haritadan baksak ve doğru yolda olduğumuza inansak da, teyit etmek için insanlara cadde adı sorma gereksinimi hissettik.
İki kişiye sorduk, ikisi de turist çıktı. 😀 Neyse ki, bir tanesi turist olmasına rağmen yolu biliyordu ve doğru yolda olduğumuzu onayladı.
Az gittik, uz gittik. Dere tepe düz gittik.
Sesler gelmeye başladı.
Ve sonra da görüntü.
Upuzun bir kuyruk.
Geçtik en arkaya. Beklemeye başladık.
Çok beklememize gerek kalmadan kapılar açıldı. En fazla 30-45 dakika beklemişizdir. Tabi bu kadar az beklememizde kapıların biletin üstünde yazandan çok daha erken açılması ve bizim İstanbul’u gezmeyi abartıp konser alanına geç gitmemiz de büyük etken oldu.
İçeri girerken biletler önce görsel, daha sonra elektronik olarak kontrol edildi. Biletteki barkodları elektronik okuyucu ile okuyarak, veri tabanındaki ile karşılaştırıyorlar. Böylece sağlam hazırlanmış da olsa sahte biletler geçemiyor. Hatta konser sonrası sözlüklerde okuduğumca, bileti sahte olduğundan dolayı (kara borsa, kandırılanlar) içeri giremeyenler olmuş.
Neyse ki biz bileti, direk Biletix’ten ve konserden neredeyse iki ay önce almıştık. Satışa çıktığının 2. haftası. Böylece hem ucuza aldık, hem de korsan korkumuz olmadı. Biz 78TL’ye almıştık, konser zamanı 120’ye satılıyordu…
Girdik içeri, geçtik bir bonus kafanın arkasına. Bir daha da kıpırdayamadık.
Zaten ayaklar ölmüş yürümekten, iki buçuk saat kadar Scorpions’u bekledik. Bu ara alt grup olarak, solistinin sesi Iron Maiden’ın solistinin sesine acayip benzeyen ama tipi tam tiki olan solisti olan bir grup ve Aydilge çıktı.
Aydilge yuhalandı. Hatta bazı densizler hareket bile çektiler. Ayıp ettiler. Çıktı söyledi işte. İyi de söyledi. Densizlikti bence.
Ve saatler 22.00’ı gösterirken Scorpions, Türkiye’de son defa sahneye çıktı. Sting In the Tail ile başladılar.
Hatırladıklarım ve çeşitli kaynaklardan derlediklerime göre, aşağıdakileri çaldılar:
(Sırası tutmuyor)
- Sting in the Tail (İlk şarkı)
- Make It Real
- The Best is Yet to Come
- Raised On Rock
- Loving You Sunday Morning
- Dynamite
- Bad Boys Running Wild
- Big City Nights
- Blackout
- Holiday
- Tease Me Please Me
- Still Loving You
- The Zoo
- Coast to Coast
- Wind Of Change
- Rock You Like A Hurricance (Son şarkı)
Yaklaşık iki saat kadar sahnede kaldılar.
Görüş Alanı
Ön Sahne biletleri ayrıydı (ve pahalıydı). Bir de “Deluxe Longue” mi ne öyle bir şey daha vardı ayrıca, biletleri 450TL idi, ve ilginç olan ne biliyor musunuz? Bu “bankamatik gibi insanlar” bizden bile geride izlediler konseri! 😀
Evet, Deluxe zımbırtı bizden bile uzaktı sahneye. Ve 450TL’ydi… Kendilerini enayi gibi hissetmiş olmalılar.
Biz normal bilet almıştık. (Paramız anca ona yetti.) Kendi “statümüzün” ön saflarında yer alıyorduk. 10. insan yığıtının içerisinde falandık. Ara ara görüşümüz iyileşse de, genel olarak pek bir şey göremedik. Önümüzde Hidayet Türkoğullarının ve Bonus Kart reklam filminden çıkma tiplerin olmasının da bunda büyük etkisi vardı tabi.
Sağıma gelen herkesin, inatla beni itmesin üzerine, kız erkek takmaksızın dirsek atarak karşılık vermem yerimi korumam açısından iyi oldu. Çanta rahatsız etti, ama yanımda olması lazımdı. Bir ara önümdeki hıyar, kız arkadaşı veya yazdığı kızı omzuna alarak bana bir süreliğine sahne yerine popo izleme şanssızlığını yaşattı. Şeytan “İt, düşsünler!” dedi ama yapmadım.
Sonuç olarak: Konser güzeldi. Ses sistemi kötüydü. Göremeyenler için konulan dev ekranlar, sahneden daha alçaktaydı. 😀 Önümdeki eleman hıyarın tekiydi. Solumda Yiğitcan vardı. Sağımdakilere az dirsek atmadım. “Önlerde arkadaşlarımız var, onların yanına gidiyoruz.” diye bahane uyduranların topunun Allah belasını versin. Yemedik. Yemiş gibi davrandık.
vs vs.
Hangi Şarkıları Dinlemeyi Çok İsterdim?
Çok isteyip de, canlı dinleyemediklerim de olmadı değil.
- Send Me An Angel
- Humanity
- Born to Touch Your Feelings
- Lonely Nights
- Lorelei
- Maybe I Maybe You
Bunları da dinlemeyi çok isterdim.
Konserden Fotoğraflar
Konserde kare almayı çok isterdim. Ama maalesef kameramız yoktu. O yüzden sadece başkalarının çektiklerini alıntılıyorum:
Fotoğraflar, bu adresten alınmış olup halitkin isimli ekşi sözlük üyesine aittir.
Konser Biterken
En az 7000-8000 kişi vardı. Organizasyon hiç güzel değildi. Konser alanı çok küçüktü. Ses sistemi berbattı. Ama Scorpions mükemmeldi.
Ben 62 yaşımda o sahnedekilerin yarısı kadar bile enerjik olur muyum, bilemiyorum. 20’li yaşlarda gibilerdi.
Ve iyi ki konsere gitmişim. Kadife gibi o sesi canlı canlı dinlemek için olan son şansımı geri tepmemişim.
Bir daha gelecek olsalardı, biletimi şimdiden alırdım.
Ama bu Veda Konseri’ydi. 2 Ekim 2010… Son defa İstanbul’a geldiler. Ve bitti.
Kapılar Kapalı
Konser bitti, ama hiçbir yere gidemedik. Adamlar kapıyı mı açmadılar, yoksa tek kişilik bir kapı mı açtılar, yoksa olması gereken mi buydu bilmiyorum ama çıkamadık. Uzunca bir süre orada beklemek zorunda kaldık.
Bir süre sonra kapılar adam oldu.
Konaklama
Konser bittiğinde saat 00.00 civarıydı. Konaklayacak bir yer yoktu. Yürüyecek halimiz kalmamıştı.
Daha önce, 7/24 açık bir yer bulup orada sabahlamayı düşünsek de, sabah 10’dan beri yürüdüğümüzden ve ayakta durduğumuzdan ve artık ayaklarımıza deyimin tam anlamıyla kara sular indiğinden “Acaba ucuz pansiyon bulabilir miyiz?” sorusuna yanıt aramaya başladık.
Orada kızıyla beraber konsere gelmiş bir amca gördük. Ona, bu çevrede ucuz bir yer bulup bulamayacağımızı sorduk. O da, bulunduğumuz yerde zor bulacağımızı ama belki Beşiktaş tarafında bulabileceğimizi söyledi. O tarafa gitmeye karar vermiştik ki, amca bizi Beşiktaş’a bırakmayı da teklif etti.
Zaten ölüyor vaziyette olduğumuzdan hemen kabul ettik.
Gerçeken İnönü Stadı’nı görme ve fotoğraflama şansımız oldu.
Beşiktaş
Beşiktaş’ta kalacak pansiyon bulamadık. Pahalı geldi. Ama 7/24 açık ve saati 1.5 TL olan bir internet kafe bulduk.
Saat gece 02.00’a kadar Beşiktaş İskelesi’nin hemen yanındaki parkta oturduk. Işıl ışıl olan Boğaz Köprüsü’ne baktık. Gecenin o saatinde bile trafik vardı, insanlar vardı. İzmir veya Antalya gibi değildi. Canlıydı.
Oturduğumuz parkta, bira içen üniversiteli erkek sürüsü de vardı, sevgilisine sarılan da, iş adamı kılıklı tipler de, cemaatçisi de. Bir de biz. 😀 Acaba biz uzaktan nasıl görünüyorduk?
İyice yorulunca, bulduğumuz kafeye girdik. İki bilgisayar açtırdık. Bilgisayarlara geçtik. Azıcık internette dolaştık, oyun oynadık, sonra da asıl amacımızı gerçekleştirdik. Kapadık monitörleri, koyduk kafayı masaya, biraz da olsa dinlenmeye çalıştık.
Devamı Gelecek
Bulunduğumuz kafedeki oyun bağımlıları ve İstanbul macerasının ikinci günü bir sonraki yazıya…
Almanya’da nasıl ehliyet aldım?
Almanya’dan kalıcı oturuma izni (niederlassungserlaubnis) nasıl alınır?
‘de, da’ eki nasıl yazılır?
PHP ve alt satır
Almanya’da nasıl ehliyet aldım?
Bir şirket neden uzaktan çalışmaya (remote working) izin verir?
-de -da eki ne zaman ayrı yazılır?
Almanya’ya gelmek için yapılan bürokratik işlemler